EN

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Doğu Akdeniz Üniversitesi Mustafa Afşin Ersoy Salonu’nda düzenlenen, Fethin 450.Yılında Kıbrıs: Dünü, Bugünü ve Yarını Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu’nda konuştu

“Biz yolumuza bakacağız. Yolumuz, Türkiye Cumhuriyeti ile olan yoldur”

Fotoğraflar




Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, böylesine önemli bir konunun bir sempozyumda ele alınmasının çok önemli olduğunu söyleyerek başta Doğu Akdeniz Üniversitesi yetkililerine ve emeği geçenlere teşekkür etti.
Köklerimizin 1571’e kadar dayandığını, 80.000 şehit verildiğini, Osmanlı donanmasının bir yıl süren mücadelesinden sonra Kıbrıs’ın fethedildiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Tatar sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Atalarımızdan da öğrendiğimiz üzere, soyumuz Konya, Karaman ve Akşehir’den gelen Türklerle devam etmektedir. Osmanlı Devleti, kendi otoritesiyle buradaki Kıbrıslı Türklerin varlığını yönetebilmiştir. Osmanlı Devleti’nin yaptığı ilk iş, burada bir Vakıflar İdaresi kurmak olmuştur. Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi 1 Ağustos 1571’te kurulmuştur. Geçmişimize baktığımızda zengin bir tarihimizin olduğunu görmekteyiz. Burayı hak ederek almış bir milletin evlatları olarak bu mücadeleyi sürdürüyoruz. İngiltere Kıbrıs’tan ayrıldığı zaman buranın egemenliğini, ilk sahibi olan Osmanlı Devleti’ne veya Türkiye Cumhuriyeti’ne devredecektir hükmü vardır. Bu kira sözleşmesinin hükümlerine rağmen 1914’te Kıbrıs’ı gasp etme girişimi başlamıştır. Lozan Antlaşması’nın 16. maddesi diyor ki; ‘1878’deki kira sözleşmesinin devamı olarak eğer Kıbrıs’ın statüsünde herhangi bir değişiklik olacaksa mutlaka Türkiye Cumhuriyeti söz sahibidir.’ Bu çok önemlidir.
İngiliz Sömürge Yönetimi’nde çok sayıda Yunanlı, Ege ve adalardan buraya nüfus aktarımı yapıldığı ve bu dönemde Kıbrıs’a çok sayıda Rum ve Yunan vatandaşlarının geldiği söylenmiştir. Nüfus olarak bizden kat kat da artmış oldular. Biz Kıbrıs’ın ilk sahipleriyiz. Uluslararası antlaşmalara göre de Kıbrıs’ta iki ayrı halk vardır; Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Rum halkı… Önemli olan egemenliktir, memleketin geleceğinde söz sahibi olabilmektir. Esas meseleye bakmak gerekir, o da egemenlik meselesidir. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş da hep bunu savunmuştur. 
1955’li yıllarda Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu da Kıbrıs meselesine sahip çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir zaman Kıbrıs’ı göz ardı etmemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘Bu adaya dikkat ediniz. Bu ada çok önemlidir ve düşman eline geçerse Anadolu’nun ikmal yolları kapanır.’ Elbette ki bu antlaşmalar 1960 antlaşmalarına zemin hazırlamıştır. 1954’te Rumların, Kıbrıs’ı Birleşmiş Milletler’de gündeme getirmesi EOKA faaliyetleri zemininde yürütülen politika, Türkiye’nin tepkisiyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye, Kıbrıs’ın asla Yunanistan’a bağlanmasının mümkün olmadığını söylemiştir. 
Türk-Yunan dengesinin Doğu Akdeniz’deki tesisi için 1959 Zürih ve Londra antlaşmaları büyük önem arz etmektedir. Sonra yaşanan olaylarla bu antlaşmalara rağmen meydan okurcasına Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için yapmadıkları zulüm ve insanlık dışı hareket kalmamıştır. Adayı, Yunanistan’a bağlamak için bir sıçrama tahtası olarak gördüklerini de her seferinde söylemişlerdir. Ben o dönemlerde milli şuurla kendi karakterimi geliştirmiş bir kişi olarak çok acılar yaşandığını gördüm. 
Şanlı Erenköy direnişinde eğer Rumlar bizi daha da büyük bir katliamdan geçirseydi, direncimiz kırılacaktı ve Kıbrıs Türkü çökecekti. Belki o zaman bu davayı kaybedecektik. En başından beri burayı bir Helen Adası olarak görmüşlerdir. Doğu Akdeniz’de de bir takım oyunlar oynanmaktadır. Bu coğrafyada deniz yetki alanlarının paylaşımında KKTC önem arz etmektedir.
Federasyon defteri artık kapanmıştır. Seçimi kazanmış bir Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin de desteğiyle bu yeni siyaseti dünyaya haykırıyoruz. Güney Kıbrıs’ı, kimseye sormadan Avrupa Birliği’ne aldılar. Bu nasıl bir hukuksuzluktur! 
Kıbrıslı Türkler olarak biz büyük bir haksızlıkla karşı karşıyayız. Onlarda iyi niyet diye bir şey yoktur. Biz burada hakkımızı arıyoruz. Kendi muhaliflerimize de söylüyorum, biz iki devletliliği savunuyoruz. Türkiye askeri bu adadan gitmeyecektir. Rumlara yama olmayacağız. Biz yolumuza bakacağız. Yolumuz, Türkiye Cumhuriyeti ile olan yoldur. Tarih bunu emreder. Bizim bu adada Türkiye olmadan barınmamız mümkün değildir. 
KKTC’nin bugün kurum ve kuruluşları ile her türlü sektör ve ekonomik koşulları ile yolu açıktır, arkamızda Türkiye Cumhuriyeti vardır. Pandemide ve her türlü olumsuz şartta bu ülkede şu anda yeni bir hastane, yeni yollar, yeni yatırımlar ve geleceğe umutla bakabilmemiz için her türlü destek ortaya konmuştur. Biz doğru yoldayız, Türklük yolundayız. Gençlerimizin de geleceğe güvenle bakabilmesi için tarihini iyi bilmesi gerekir. Her türlü görüşün de bizim görüşlerimize saygı göstermesini temenni eder bugün burada bu konuşmayı yapmam için bana fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim.”