EN

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde mülkiyet gerekçesiyle tutuklanan ve dava açılan kişilere işaret ederek, “Kıbrıslı Türklerin sinir uçlarıyla oynamak kimseye fayda sağlamaz” dedi

Kıbrıslı Türklerin sinir uçlarıyla oynamak kimseye fayda sağlamaz”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde mülkiyet gerekçesiyle tutuklanan ve dava açılan kişilere işaret ederek, “Kıbrıslı Türklerin sinir uçlarıyla oynamak kimseye fayda sağlamaz” dedi.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıslı Rum Lider Nikos Hristodulidis’le dün yaptığı görüşmenin ardından Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) yaptığı özel açıklamada, Rum tarafının uzlaşmazlık suçlamalarını reddetti ve yeni geçiş kapıları, mülkiyet ve toplantıda ele alınan diğer konular hakkında değerlendirmelerde bulundu.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, geçiş kapıları konusuna önem verdiklerini vurguladı. Özellikle araçlı geçişlerdeki yoğunluğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Tatar, “Geçişlerin yüzde altmış beşi, hatta daha fazlası araçlı ve Metehan sınır kapısındandır. Bu nedenle yeni araçlı geçiş kapılarının açılması da bir ihtiyaçtır” dedi. 
 
Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulidis’le görüşmesinde geçişlerle ilgili bu ihtiyaçlara dikkat çektiğini belirten Cumhurbaşkanı Tatar, “Rum lidere dün açıkça söyledim: Bu işi hafife alma. Bizim siyasi durumumuz ne olursa olsun fark etmez; bu insanlar yaşamaya devam ediyor, geçişler de sürüyor” dedi.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, 2024 yılı içerisinde iki yönlü geçişin toplamda 8 milyona ulaştığını belirterek, “2025’te bu rakamın daha da artması bekleniyor. Aşağı yukarı 4 milyon Rum, 4 milyon da Türk’ün muhaceret işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu nüfusun çok üzerinde. Hristodulidis’e, ‘bu rakamları senin de görmen, anlaman gerekir’ dedim” şeklinde konuştu.
 
Öte yandan, Rum tarafının geçişleri azaltmaya yönelik bir siyaset izlediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar, “Ne kadar az insan geçerse bu tarafa, o kadar işlerine geliyor. Çünkü bu tarafa geçen her kişi, bu tarafı muhatap alıyor. Mühür vuruluyor, kâğıt düzenleniyor. Bu da Rum yönetiminin işine gelmiyor” ifadelerini kullandı.
 
Geçişleri kolaylaştırmak için Haspolat ve Akıncılar bölgelerine yeni araçlı kapı açılması yönünde Cenevre'de öneri sunduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Tatar, “Bu iki kapı, hem iki halkın kullanımına açık olacak, hem de özellikle Metehan Kapısı’ndaki yoğunluğu azaltacaktır” dedi.
 
Gelinen noktada Kıbrıs Rum tarafının, Lokmacı yakınında yeni bir yaya geçiş kapısı açılmasını talep ettiğini ifade ederek, buna sıcak bakmadıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar, “Lokmacı’da ciddi bir sıkışıklık yok. Her kapının güvenlik, personel ve altyapı maliyeti var. Şu an Lokmacı yakınında yeni yaya geçiş kapısı açılması bir ihtiyaç değil.  En öncelikli ihtiyaç araçlı geçişlerin rahatlatılmasıdır” dedi.
 
Rum tarafının Akıncılar bölgesinde ‘koridor’ yaratacak bir geçiş noktası talebini kabul etmelerinin mümkün olmadığını kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, “Bu bir geçiş kapısı değil, fiilen Rum tarafından-Rum tarafına geçiş koridorudur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını hiçe sayan bir öneridir. Böyle bir durumu kabul etmemiz mümkün değildir” şeklinde konuştu.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, önerilen koridorun “güvenlik ve egemenlik” açısından ciddi sakıncalar barındırdığını vurgulayarak, “Buna göz yumamayız” dedi.
 
“Cenevre’de yanımda Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da vardı. İngiltere ve Yunanistan temsilcileri de oradaydı. Hristodulis’e baskı yapmamıza rağmen kendisi ısrarla orada kapılara dair net bir öneri getirmedi” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, koridor önerisinin neden Cenevre’de yapılmadığını sordu. Tatar, tüm bunlara rağmen Rum tarafının Türk tarafını uzlaşmaz göstermeye çalıştığını söyledi.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, mülkiyet gerekçesiyle son günlerde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde yapılan tutuklamalara da işaret ederek, Rum tarafının bu konuda da samimiyetsiz davrandığını belirtti.
 
1974’ten bu yana adanın kuzeyinde ve güneyinde ayrı düzenlerin oluştuğunu, bu gerçekliğin uluslararası alanda çeşitli kararlarla karşılık bulduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıslı Türklerin silah zoruyla evlerinden çıkarıldığını ve kendi devletlerini kurmak zorunda bırakıldıklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Tatar, “1974’ten itibaren kuzeyde bir yaşam ve bir düzen oluşmuştur. Bu insanlar doğdukları, büyüdükleri cumhuriyete sahip çıkmaktadır” dedi.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, “Orams davası gibi davalar ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nun uluslararası hukukta kabulüyle birlikte oluşan yeni düzenlemeler ortadayken, insanları bu şekilde tutuklamak ve cezalandırmak kabul edilemez” ifadelerini kullandı.
Bu konuyu dünkü görüşmede de ağırlıklı olarak gündeme getirdiklerini dile getiren Tatar, “Hristodulidis bize ‘yargı siyasetten bağımsız’ diyor ama bu açıklamalar ikna edici değil” şeklinde konuştu.
 
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun meşruiyetinin teyit edildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Tatar, “Bu gerçekliğe rağmen Kıbrıslı Türklerin sinir uçlarıyla oynamak kimseye fayda sağlamaz. Bu insanlar masumdur” dedi.
 
Kuzey Kıbrıs’taki fiili düzenin uluslararası hukukta da karşılığı olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Tatar, İngiltere’de 1970’lerin sonunda görülen Catsellis–Müftüzade davasını hatırlattı. Tatar, “Lord Denning’in verdiği tarihi kararda, Kuzey’de doğum belgesi düzenlendiği, ölüm belgesi verildiği, yasaların yapıldığı ve insanların buna uyduğu ifade edildi. ‘Bu da orada bir idarenin varlığının kabulü anlamına gelir’ dendi. Denning, ‘Tanımasak da bu otoriteye saygı duymalıyız’ demişti. Bu çok önemli” diye konuştu.
 
Son dönemde yaşanan tutuklamaların, bu kararların yanı sıra Taşınmaz Mal Komisyonu’na da açık bir meydan okuma anlamı taşıdığını ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, “Sanıyorlar ki bizi bu şekilde baskı altına alacaklar, diz çöktürecekler ve kendi şartlarında müzakere masası kuracaklar. Ama başaramayacaklar. Asla teslim olmayız, bu oyuna gelmeyiz” dedi.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, bu yapılanlarla mücadeleye devam edeceklerini vurgulayarak, “Türkiye ile istişare halindeyiz. Avrupa Birliği de neyin ne olduğunu biliyor. Burada 60 yılda kurulan bir düzen var ve bu düzeni bu şekilde değiştiremezler. Amacımız, bu davaları Avrupa mahkemelerine taşıyarak alınan kararları bozdurmaktır” ifadelerini kullandı.
 
Cumhurbaşkanı Tatar, Pile meselesinin de konu olduğunu ifade ederek, Kıbrıslı Rumların bölgeye yönelik yeni yerleşim planları olduğunu ancak mevcut askeri durum göz önünde bulundurulduğunda bunun kabul edilemeyeceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Tatar, “Böyle olunca da ‘Tatar, uzlaşmaz’, ‘Tatar karşı çıktı’ deniyor ama bunu kabul etmem mümkün değil.” dedi.
 
Yapıcı bir anlayışla hareket ettiklerini ancak karşı tarafın tutumunun uzlaşmaya kapalı olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, Rum tarafının beklentisinin Türk tarafının tüm taleplerini kabul etmesi yönünde olduğunu belirterek, “Sıfır asker, sıfır garanti istiyorlar. Türk tarafının her şeye teslim olmasını bekliyorlar. Bu mümkün değildir” şeklinde konuştu. 
 
Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğünün ve adada belirli sayıda Türk askerinin varlığının, Kıbrıs Türk halkı için vazgeçilmez olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, “Türkiye’nin garantörlüğü ve caydırıcı güç olarak Mehmetçik’in burada bulunması bizim için hayati önemdedir. Bu, taviz verilemeyecek bir güvenlik meselesidir” diye konuştu.
 
Görüşmede Haspolat Arıtma Tesisi’nin de gündeme geldiğini belirten Cumhurbaşkanı Tatar, Rum tarafının buradaki su kaynaklarından daha fazla yararlanmak istediğini ancak bu konunun Lefkoşa Türk Belediyesi’nin de dahil edilmesiyle görüşülmesi gerektiğini kendilerine ifade ettiğini söyledi.
 
Konuşmasında dünkü İki Taraflı Gençlik Teknik Komitesi toplantısına da değinen Tatar, gençlerin kendi aralarında temas kurması, arkadaşlıklar ve dostluklar geliştirmesinin önemine dikkat çekerek, kendisinin hep diyalogdan yana olduğunu vurguladı.  Kıbrıslı Rum gençlere “Kabul ediniz ki Kıbrıs meselesi diye bir mesele vardır. Ve karşınızdaki Kıbrıs Türk gençleri de bu meselenin bir boyutudur” dediğini kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıslı Türk gençleri yok sayarak, meseleye çözüm bulunamayacağını kaydetti. 
 
Rum tarafının sıklıkla “reunification” ifadesini kullandığını belirten Cumhurbaşkanı Tatar, bunun yeniden birleşme anlamına geldiğini ve bunun kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığını vurguladı.