EN

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, 15 Kasım 2023 KKTC’nin 40’ıncı kuruluş yıl dönümü kutlamaları açış konuşması:

“Kahraman Kıbrıs Türk halkı, sevgili kardeşlerim,

Bugün, bir asırlık özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla  taçlandığı gün.
 
Bugün, en zor koşullar altında, halkımızın destansı mücadelesiyle, kan ve can pahasına kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 40’ıncı kuruluş yıl dönümü.
 
Bugün, en büyük bayramımız. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. 

Bu kutlu günde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda emeği, alın teri ve büyük fedakârlıkları bulunan kahraman halkımızı en içten duygularımla selamlarken; özgürlük liderimiz Dr. Fazıl Küçük ile Kurucu Cumhurbaşkanı’mız Rauf Raif Denktaş ve dava arkadaşlarını, bu kutsal mücadelede şehit düşen mücahit ile Mehmetçiklerimizi rahmet ve minnetle anar, gazilerimize şükranlarımı sunarım. 


Sevgili kardeşlerim,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; onurumuzdur, namusumuzdur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, vatan bildiğimiz bu topraklarda sahip olduğumuz en büyük değerdir.
 
Tüm dünya şunu bilmelidir ki; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bizlere aziz şehitlerimizin emanetidir. Bu kutsal emaneti ayaklar altında çiğnetmemek en büyük görevimizdir. 


Sevgili kardeşlerim,

Atalarımızın 1571 yılında fethettiği bu toprakları vatan bildik. Köklerimizin Anadolu’da olduğu bilinciyle hareket ettik. Kıbrıs’ta Türk yönetimi boyunca diğer etnik unsurlara zulmetmedik, insanca yaşamalarını sağladık.
 
Kıbrıs’ta 1878 yılında başlayan İngiliz Sömürge İdaresi’nin ilk günlerinden itibaren ise Rumlar Kıbrıs’ı kan gölüne çevirecek olan Enosis mücadelesine başladılar.

Enosis mücadelesinin temelini oluşturan zihniyete göre; “Kıbrıs’ta misafir olan Türklerin hiçbir hakkı yoktur.  Kıbrıs’ta Türk ulusunun bir parçası olan Kıbrıs Türkleri adadan  atılmalıdır. Kıbrıs Yunanistan’a ilhak edilmelidir.”
 
İşte, Kıbrıs sorununun ana nedenini oluşturan bu Rum zihniyeti bugün de devam etmektedir. Yine bu zihniyete göre; “Kıbrıs Türk halkı bir azınlıktır, egemenlik hakkı yoktur, Kıbrıs Türkleri devlet yönetiminde yer almamalıdır.”
 
Bu köhnemiş ve çağdışı zihniyete boyun eğmedik ve eğmeyeceğiz.
 
Sevgili kardeşlerim,
 
Halkımızı yok edip, Kıbrıs’ı bir Helen adası yapma hedefiyle Rum-Yunan ikilisi tarafından oluşturulan EOKA terör örgütü 1955 yılında halkımıza yönelik saldırıları başlatırken, halkımız tamamen savunmasız durumdaydı. Halkımızın savunmasını sağlamak üzere Türk Mukavemet Teşkilatı oluşturuldu.  
 
 
Halkımız tüm zorluklara rağmen Türk Mukavemet Teşkilatı öncülüğünde  yürütülen büyük ve efsanevi direniş sonrasında 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit kurucu ortağı oldu.
 
Rum liderliğine göre  Kıbrıs Cumhuriyeti “Enosise bir sıçrama tahtasıydı” ve Enosis mutlaka gerçekleşmeliydi.  Bu hedefe yönelik olarak da Kıbrıs Türk halkını imha etmek için  Akritas Planı hazırlanmıştı.
 
Akritas Planı doğrultusunda Kıbrıs Türk halkını imha etmek için 21 Aralık 1963 tarihinde Kanlı Noel saldırıları başlar. Halkımıza yönelik soykırım uygulanırken, 103 köyümüz göç etmek zorunda kaldı. Köylerimizde taş üstüne taş bırakılmadı. Dini, sosyal ve kültürel bütün değerlerimiz  yakılıp, yıkılıp, yok edildi.    
 
Güvenli yerlere ve şehirlerdeki Türk bölgelerine sığınan halkımız, getto denilen bu bölgelerde kuşatma altına alınıp, açlığa ve yoksulluğa mahkum edildi. Türk bölgelerine  acımasız ambargolar uygulanırken, içme suları kesiliyor, gıda ve giyecek gönderilmesi de yasaklanıyordu.  Rum barikatlarında bunlara el konuluyordu. Çocuklarımız bir bardak süte muhtaçtı.
 
Şunu da hatırlatmak gerekir ki, 120 bin Kıbrıs Türkü, 1974 yılına kadar tüm Kıbrıs’ın yüzde üç buçuğuna tekabül eden gettolarda kuşatma altında yaşıyordu. Bunun ne kadar küçük bir bölge olduğuna bakabilirsiniz.    
 
Tüm dünya bu vahşete seyirci kalırken, Allah’a şükürler olsun ki yanımızda garantör Anavatan Türkiye vardı, ilaç, gıda ve giyeceğin yanında her türlü yardımı sağlayan Türk Kızılayı vardı. Aksi takdirde  direnişi sürdürmemiz mümkün olamazdı.  
 
Bugün, dünyanın pek çok yerinde devam eden çatışmalar ile Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail-Hamas savaşında yaşananlara baktığımızda geçmişte yaşadıklarımızı hatırlamamak elde değil.  

Sevgili kardeşlerim,

Halkımızı soykırımdan geçirmeyi hedefleyen Rum saldırıları devam ederken, halkımız eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden  silah zoruyla dışlanmış, idari ve yönetsel açıdan boşluğa ve kaosa itilmek istenmişti.
 
Ama ne var ki, tüm saldırılara karşı halkımız direnişini sürdürmüş idari ve yönetsel gereksinimlerin karşılanmasına yönelik olarak da 1964 yılının Ocak ayının ilk günlerinde Genel Komite oluşturulmuştu.
 
Bugün büyük bir onur ve gururla belirttiğimiz gibi bu idari ve  yönetsel oluşum ayrı bir devlete ulaşabilme yolunda  attığımız ilk adımdır. Bu tarihi gerçeğe dayanarak, Kıbrıs’ta 1964 yılından bu yana iki ayrı devlet var diyoruz. Anavatan Türkiye ile birlikte gündeme getirdiğimiz ve kararlılıkla  savunduğumuz  egemen eşit iki ayrı devletin varlığına dayalı çözüm önerimizin temeli de buna dayanmaktadır. Bu temelin de 60 yıllık bir geçmişi vardır.  
 
Çatısı altında özgür ve egemen olarak yaşayacağımız  bir devlete ulaşabilme yolunda  her zaman büyük bir iman, inanç ve kararlılıkla ilerledik.  Genel Komite’den sonra Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi ve Türk Yönetimi oluşturuldu. Bunlar da devlete ulaşabilme yolunda atılan diğer adımlardır.  

Halkımıza özgürlüğü ve tüm Kıbrıs’a barışı getiren mutlu 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı sonrasında Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, 1975 yılında da Kıbrıs Türk Federe Devleti oluşturuldu.  Self determinasyon hakkını kullanan halkımızın özgür iradesi ve istencine dayalı olarak da 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.
 
Ve işte bugün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 40’ıncı yıl dönümünü büyük bir coşku, heyecan ve gururla kutluyoruz. 
 
 

Kahraman halkım,  


Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs konusuna çözüm bulma uğraşlarında her zaman olumlu ve samimi davrandı. Adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümden yana olduk. Ama ne var ki, 1968 yılında başlayan ve uzun yıllar devam eden müzakere süreçlerinde Rum tarafı her zaman olumuz davranırken, hakimiyetçi ve dayatmacı tutumunu sürdürdü.
 
Rum tarafı ile bazı emperyalist  güçlerin dayatmaya alıştığı federal temele dayalı bir çözüm şekli Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını, Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılmasını,  devletimizin ve egemenliğimizin yok edilip, halkımızın azınlık durumuna düşürülmesini hedefliyordu. Elbette ki bunları kabul etmemiz mümkün değildi. Bunlara karşı direndik ve direnmeye devam ediyoruz.
 
Bu arada, 2004 yılının Nisan ayında gerçekleşen Annan Planı ile ilgili  referandum sürecinde yaşananları hatırlatmakta  büyük yarar vardır.  Avrupa Birliği ve diğer güçler  referandum sürecinde  halkımıza verdikleri sözlerin bir tekini bile yerine getirmezken, “Hayır” diyen Rum tarafını AB üyeliğine alıp, ödüllenirdiler.
 
AB üyeliğini bir silah gibi kullanan Rum-Yunan liderliği  tehdit ve şantajla istedikleri çözüm şeklini dayatmaya çalışırken Birleşmiş Milletler de  buna seyirci kalmaktadır . AB ile BM’ye çağrım Kıbrıs konusunda adil  davranmaları ve ayırımcı tutumlarına son vermeleridir.      

Annan Planı referandumunda ve Crans Montana görüşmelerinde yaşananlar, federal temele dayalı bir çözüm şeklinin mümkün olmadığını bir kez daha gözler önüne sererken, hâlâ daha federal temele dayalı bir çözümden bahsetmenin anlamı ve geçerliliği yoktur.
 
Bunları ve geçmişte yaşananları dikkate alarak ülkemizde 2020 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde egemen eşit iki ayrı devletin varlığına dayalı çözüm önerisini gündeme getirdim. Halkımız da beni Cumhurbaşkanı seçerek bu çözüm önerisine büyük destek verdi. Anavatan Türkiye tarafından da desteklenen bu çözüm önerisini ilk kez Cenevre'de müzakere masasına koydum. Daha sonraki görüşmelerde de bu çözüm önerimizden geri adım atmayacağımızı ve resmi müzakerelerin başlayabilmesi için eşit egemenliğimiz ile eşit uluslararası statümüzün kabul edilmesi gerektiğini dile getirdim. Bu tutumumuz büyük bir kararlılıkla  aynen devam etmektedir.
   

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, BM’nin 77’nci ve 78’inci Genel Kurul toplantılarında yaptığı tarihi konuşmalarda dünya ülkelerine “KKTC’yi tanıyın, zulüm niteliğindeki ambargolara son verin” çağrısında bulunması  yeni siyasetimize büyük bir güç vermiştir 

Sevgili kardeşlerim, 

Yeni siyasetimizi içeren yolda ilerlerken, Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenen 9’uncu Türk Devletleri Teşkilatı Liderler Zirvesi’nde KKTC’nin Anayasal adıyla gözlemci üye olarak kabul edilmesi milat niteliğinde olup, büyük bir başarıdır.
 
 
Belirlediğimiz yolda kararlılıkla yürürken yeni başarıların bizleri beklediğinden ve hedefimize ulaşacağımızdan eminim. Bu arada  bu büyük başarılara ulaşmamızı sağlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şahsım ve halkım adına  teşekkürlerimi sunarım.   

Sevgili kardeşlerim;


Bugün, 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutladığımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, tüm ambargolara ve baskılara rağmen her geçen gün daha da ileriye gitmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetsel, yargısal ve tüm diğer kurumları ile demokrasinin ve halk iradesinin esas alındığı gurur verici çağdaş bir yapıya ulaşmıştır. Tüm bu değerleri korumak ve geliştirmek görevimizdir.  

Tüm dünyayı ve ülkemizi etkisine alan pandemi süreci, ekonomimizi ve sosyal yapımızı olumsuz yönde etkileyen pek çok sorunlara neden oldu. Bugün de  bir takım sorunlar ile karşı karşıya bulunuyoruz. Ama, bunlar devletimizden ve egemenliğimizden vazgeçeceğimiz  anlamına gelmemelidir.
 
Elbirliği ve dayanışma ile bu sorunları aşacağımızdan eminim.  Yeter ki birbirimize güvenelim, birlik ve beraberliğimizi koruyalım. Bu arada  birlik ve beraberliğimiz ile devletimizi ve Anavatan Türkiye ile olan bağlarımızı hedef alan algı operasyonları ile beşinci kol faaliyetlerine karşı uyanık ve dikkatli olalım. Dış saldırılara karşı birlik olalım. Anavatan Türkiye’ye daha da sıkı sarılalım.
 
Yadsınamaz  bir gerçektir ki; ekonomide, bilişimde, tarımda, sanayide, yükseköğrenimde ve diğer sektörlerde yeni projeler, yeni yatırımlar ve Anavatan Türkiye’nin sağladığı yardım ve hibelerle  daha da ileri gitmekteyiz. Maraş açılımı ile yeni Ercan Havalimanı terminalinin hizmete açılması da ekonomimize büyük katkılar sağlamıştır. Eminim ki her geçen günle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti daha da güçlenecektir.  
 
Bu yıl  Türk ulusu olarak Anavatan Türkiye ile birlikte çok büyük acılar yaşadık. Anavatan Türkiye’de  6 Şubat tarihinde meydana gelen depremde binlerce soydaşımız ile şampiyon meleklerimizi ve vatandaşlarımızı kaybettik.
 
Şampiyon meleklerimizin anılarını yaşatmaya çalışırken, yargı sürecini de  ilk günden itibaren yakından takip ediyorum.  Adalet elbette  tecelli edecektir.  Deprem felaketinde kaybettiklerimize Allah’tan rahmet dilerken,  yaslı aileleri ile yakınlarına da  yeniden başsağlığı dilerim. Acıları acımızdır.  
 
 
Sevgili kardeşlerim;


Bugün, hâlâ daha devam etmekte olan Rusya-Ukrayna ile İsrail-Hamas savaşı bölgemizde büyük ve tehlikeli bir tehdit oluştururken, temennim katliamlara, soykırımlara, yıkımlara  son verilmesi, sorunların silahla değil  diyalog yoluyla çözülmesidir. Çağrım, bu savaşlara bir  an önce son verilmesidir.
 
Bölgemizde devam etmekte olan İsrail-Hamas savaşını  endişeyle izlerken, emperyalist güçlerin  Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları üzerine hakimiyet kurma girişimlerini de gözlemlemekteyiz. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki,  Anavatan Türkiye ile birlikte Mavi Vatan’daki haklarımızı korumakta kararlıyız. Bu arada, İsrail- Filistin sorununun çözümüne yönelik olarak  iki devletli çözüm önerisinin gündeme getirilmesi de  oldukça önemlidir.  
 
Rum tarafına çağrım ise, samimi yaklaşımlarımıza olumlu yanıt vermesi, gerginlik yaratıcı faaliyetlerini sonlandırması ve yeni bir çılgınlığa   kalkışmamasıdır.

Sevgili kardeşlerim;


Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü kuruluş,  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ise 40’ıncı kuruluş yıl dönümünde dünyaya yeniden sesleniyorum;
 
Kan ve can pahasına kurduğumuz devletimizden, sahip olduğumuz egemenliğimizden, ve Anavatan Türkiye'nin garantörlüğü ile Türk askerinden vazgeçmeyeceğiz. 1974 öncesinin acı ve karanlık dolu günlerini bir kez daha yaşamayacağız.
 
Sevgili vatandaşlarım;

Cumhuriyet Bayramınızı bir kere daha kutlarken, hepinizi en içten duygularımla sevgi ve muhabbetle kucaklarım.
 
Unutmayalım ki KKTC hepimizindir.
 
Daha da aydınlık yarınlara hep birlikte ulaşacağız.”