Cumhurbaşkanı Sözcüsü Berna Çelik Doğruyol’un Açıklaması
Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm bulmak için 1968 yılından beri BM gözetiminde yürütülen bütün müzakere süreçlerinde her zaman yapıcı bir tutum sergiledi. 2004 yılında yaklaşık dört yıl süren müzakerelerin bir ürünü olan ve Annan Planı olarak anılan “BM Kapsamlı Çözüm Planı”’nı onayladı. 2017 yılında Crans-Montana Kıbrıs Konferansına kadar giden sürece sürdürülebilir bir uzlaşıya varabilmek için fazlasıyla esneklik göstererek iştirak etti.
KKTC’nin siyasi yelpazesinden farklı liderler tarafından yürütülen müzakerelerden, Rum tarafının hakimiyetçi anlayışı nedeniyle, bir sonuç alınamamıştır. Üstünlük kurma arayışı eşitlik zemininde siyasi yetki paylaşımı ile taban tabana zıt olduğu için hiç bir müzakere sürecinde uzlaşı mümkün olamamıştır. Rum tarafının üstünlük kurma arayışı ve zihniyetinde ise bir değişiklik olmamıştır. Kurumsallaşan bu zihniyette bir değişiklik işareti de görülmemekte aksine daha da derinleştiği gözlemlenmektedir. Bu zihniyet Rum tarafının davranış ve uygulamalarıyla açıkça ortadadır.
Böyle yerleşmiş bir zihniyet karşısında aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç elde etmeyi beklemek abesle iştigal demektir.
Federal çözüme ulaşmak için yarım yüzyıla yakın bir süredir sürdürülen görüşmeler, Kıbrıs Türk halkını izolasyon ve kısıtlamalara maruz bırakan Kıbrıslı Rumların, adadaki statükonun aleyhimize devam etmesini sağlayan bir aracı haline gelmiştir. Kıbrıs’ta ve Kıbrıs’ın içinde bulunduğu siyasi coğrafyada sürdürülebilir bir uzlaşıya ancak tarafların eşit uluslararası statüleri ve egemen eşitlikleri zemininde ulaşılabilir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Rum tarafı ile hiçbir tarafa üstünlük imkanı vermeyecek eşit statü ve egemen eşit iki Devlet zemininde işbirliğine dayalı bir uzlaşı modeli üzerinde çalışılmasını, bu işbirliği modelinin yapılacak müzakereler sonunda ortaya çıkabileceğini öngörmektedir.
Rum tarafının tek yanlı tassarruflarıyla neden olduğu Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon gerginliğinin bir an evvel sona ermesi ve bölgedeki istikrarın sağlanması elzemdir. Egemen eşitliğe ve işbirliğine dayalı bulunacak olası bir uzlaşının Türk-Yunan ilişkilerine, NATO’nun bütünlük ve etkinliğine, Türkiye-AB ilişkilerine ve Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının adil paylaşım ve değerlendirilmesine ve bölgesel güvenlik, istikrar ve işbirliğine olumlu yansımaları olacaktır. Kıbrıs’taki mevcut statükonun kabul edilemez olduğu ve kalıcı bir uzlaşının şart olduğu BM tarafından da sık sık dile getirilmektedir.
Bu olgular ışığında Sayın Cumhurbaşkanımız halkmızdan aldığı yetkiyle iki halk ve sahip oldukları iki Devlet arasında egemen eşitlik ve işbirliğine dayalı bir uzlaşıyı savunmaktadır. Bu uzlaşı modeli Türkiye Cumhuriyeti’nin de tam desteğini almıştır. Türk tarafı, sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için iki taraf arasında ortak bir zemin arayışıyla 5+BM gayrı resmi toplantısının düzenlemesi önerisini yapmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu toplantıya iyi niyet ve yapıcı bir tutumla katılacağımızı açıklamıştır. Aynı iyi niyet ve yapıcı tutumu Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan’dan da bekleriz.