Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 4 Mart 1964 tarihli BM Güvenlik Konseyi kararı ile ilgili değerlendirmelerde ve önemli açıklamalarda bulundu: “ABD’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Ledsky de bu kararın siyasi bir karar olduğunu açıklamıştı”
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli 186 sayılı kararının 57. yıl dönümünde Kıbrıs konusuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
“Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün ve Rum uzlaşmazlığının ana nedenlerinden biri olan BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli, 186 sayılı siyasi ve haksız kararının 57. yıl dönümündeyiz.
Kıbrıs Türk halkını yok etmek ve adayı Yunanistan’a ilhak etmek için Akritas Planı doğrultusunda 21 Aralık 1963 tarihinde başlayan Rum saldırılarında, Kıbrıs Türk halkı silah zoruyla eşit ve kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanırken, katliamlar ve soykırım da devam ediyordu.
Türk savaş uçaklarının 25 Aralık 1963 günü Lefkoşa semalarında uçmasından sonra ateşkes sağlanmış, soruna çözüm bulabilmek umuduyla 1964 Ocak ayında Kıbrıs Türk ve Rum tarafları ile garantör ülkelerin katıldığı Londra konferansı toplanmıştı. Rum-Yunan ikilisinin olumsuz tutumu sonucunda Londra konferansı başarısızlıkla sonuçlanırken, Kıbrıs Türk halkına yönelik saldırılar daha da yoğunlaşmış ve Türkiye, Kıbrıs Türk halkının güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla 13 Şubat 1964 günü BM Güvenlik Konseyi’ne başvurmuştu.
“Önce Kıbrıs’a BM Barış Gücü’nü gönderelim, akan kanı durduralım, sonra gerisine bakarız, bu kararı değiştiririz” denilerek alınan BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli, 186 saylı kararıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rum devletine dönüştüren Rum Yönetimi “Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti” olarak tanınır.
BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli kararı siyasi mülahazalarla alınmış bir karar olup, ABD’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Nelson Ledsky de, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş ile yaptığı bir görüşmede, bu kararın siyasi bir karar olduğunu teyit ederken, şöyle demişti;
“1964’ün dosyalarını incelettim. BM Güvenlik Konseyi’nce alınan bu kararın hukuki temellere dayanan bir karar olmadığı, siyasi mülahazalarla alınmış bir karar olduğunu tespit ettim.”
İşte siyasi ve haksız olan bu karar, Kıbrıs’ta yıllardan beri devam eden çözümsüzlüğün ve Rum uzlaşmazlığının ana nedenidir. Bu kararla “Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti” olarak tanınan Rum Yönetimi, halkımızın siyasi eşitliğini, egemenliğini ve bütün haklarını yok saymakta ve halkımıza azınlık statüsü önermektedir. “BM parametreleri” denilerek dayatılmaya çalışılan çözüm şekli ile hala daha maruz kaldığımız izolasyon ve ambargoların temeli de bu haksız karardır.
Hala daha yürürlükte olan bu karar nedeniyle Rum tarafı anlaşmaya yanaşmamakta, kendisini tüm Kıbrıs’ın tek sahibi görmekte ve hakimiyetçi zihniyetini sürdürmektedir. Bu haksız karar ortada durdukça Rum tarafı anlaşmaya yanaşmayacaktır.
Bu karardan ve “Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti” olarak tanınmasından cesaret ve güç alan Rum tarafı, 1968 yılından bu yana devam eden bütün müzakere süreçlerindeki olumsuz ve uzlaşmaz tutumunu hala daha sürdürürken, Annan Planı referandumu ve Mont Pelerin ile Crans Montana görüşmelerinin de başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur.
Tüm bunlar federasyona dayalı çözüm modelinin çöktüğü gerçeğini gözler önüne sererken, Kıbrıs’ın ve bölgenin gerçeklerine uygun olarak egemen eşitlik temelinde yan yana yaşayan iki devletin iş birliğine dayalı çözüm modeli tarafımızdan gündeme getirilmiş olup, bu çözüm modeli bölgenin en büyük ve en güçlü devleti olan Türkiye Cumhuriyeti tarafından da desteklenmekte ve uluslararası alanda da büyük ilgi görmektedir.
Cenevre’de 27-29 Nisan’da yapılacak olan gayri resmi 5+BM toplantısına yönelik olarak hazırlık ve girişimlerimiz devam ederken, gündeme getirdiğimiz çözüm modeli Cenevre’de masaya getirilecektir. Bu konuda kararlıyız ve geri adım atmayacağız. Uğraşımız ve temennimiz Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak şekilde gündeme getirdiğimiz çözüm modelinin hayata geçirilmesidir.”