Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi M. Ergün Olgun'un Açıklaması:
“Adaletin gereği Kıbrıs Türk Tarafına eşit söz hakkı ve imkân tanınmasıdır”
Avrupa ülkeleri ve kurum temsilcilerinin son zamanlarda artan bir yoğunlukta iki tarafı dinlemeye ve anlamaya çalışmadan, sadece Rum tarafının anlattıklarına dayalı olarak yaptıkları tek yanlı açıklamalar, Kıbrıs Türk Halkının Avrupa ülkeleri ve kurumlarına güvenini sarsmaktadır. Hatta bu davranış bu ülkelerin Avrupa değerleri olarak isimlendirdikleri ilkelerine
ne kadar sadık kaldıkları ve bu ilke ve değerlerin uygulanmasında çifte
standart uygulayıp uygulamadıklarını sorgulatmaktadır.
Adalet, en geniş anlamıyla taraflara eşit ve adil bir şekilde
davranılmasını ve kendi davalarını anlatabilmeleri için eşit fırsat
tanınmasını gerektirir. Ne yazık ki, kendi davasını anlatabilmek için Kıbrıs Türk Tarafına eşit fırsat tanınmamakta ve başta Avrupa Birliği üye ülkeleri ve kurumları olmak üzere, sadece Rum Tarafından duyduklarına dayalı pozisyon
belirlemekte ve hatta karar almaktadır. Bu adaletin tahakkukunu
engellemektedir.
Adalet, hukuk ve insan hakları herkes için geçerlidir. Hiç kimse, hiçbir
halk, hiçbir devlet imtiyazlı değildir. Rum Temsilciler Meclisi Başkanı
Annita Demetriou 6 Temmuz 2023 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi (AKPM) Başkanı Tiny Kox'un katılımıyla yapılan oturumda, Kıbrıs'ta acımasızca ihlâl edilen ve ihlâl edilmeye devam eden uluslararası hukuk ve insan haklarından söz etmiştir. Halbuki Aralık 1963'te uluslararası
antlaşmalarla korunan Anayasa’nın değişmez maddelerini ve 1960 Garanti Antlaşmasının hükümlerini ihlal edip, 1960 ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti'ni işgal edenler ve bunun sonrasında Kıbrıslı Türklere 1963 yılından beri insanlık dışı siyasi, ekonomik ve sosyal izolasyon uygulayanlar kendileridir. Rum Tarafı hukukun üstünde değildir.
Birçok uluslararası aktörün Kıbrıs sorununa tek yanlı bakışına Rum Tarafının haksızca elde ettiği statüyü kullanarak uluslararası düzeyde yürüttüğü yoğun algı yönetimi kampanyaları sebep olmuştur. Rum tarafı da bu çalışmaların
sonucunda, örneğin, Kıbrıs meselesinin 1974'te başladığı ve bir istila sorunu olduğu algısını gerçek dışı olsa bile yayabilmiştir. Hâlbuki Kıbrıs sorununun içinde bulunduğumuz safhası 1963 yılında başlamıştır ki, 1964'ten
beri Kıbrıs'ta BM Barış Gücü bulunmaktadır. Yaratılan bu yanlış algı bugün dahi, Kıbrıs sorununun kök nedenlerine dair doğru teşhis konmasını ve doğru çare üretilmesini engellemektedir.
Son yaşanan olayda, Rum gazeteci Harula Aleksi'nin haberine göre AKPM Başkanı Tiny Kox, 7 Temmuz 2023 tarihinde Rum Lider Hristodulidis ile yaptığı görüşmede, Rum tarafının Kıbrıs sorununun çözüm vizyonuna desteğini
ifade etmiş ve "Ukrayna'daki Rus istilasını konuştuğumuza göre Kıbrıs'taki Türk istilasını da konuşalım" vurgusu yapmış.
Bundan önce de İngiliz Yüksek Komiseri İrfan Sıddık'ın 27 Haziran 2023 tarihinde "British Residents Society"nin davetinde yaptığı konuşmada, Ukrayna'nın Rus işgali ile Kıbrıs sorunu arasında bir paralellik kurmaya
çalışması sert tepkiyle karşılanmıştı.
Bu tür söylemler, 1963 tarihinden Türkiye'nin müdahalesini gerektiren 1974 harekâtına kadar geçen sürede Kıbrıs Türk Halkının maruz kaldığı soykırım girişimi, şiddet, yasadışılık ve haksızlıkların temelini oluşturduğu Kıbrıs sorununa doğru teşhis konmasını zorlaştırdığı gibi, Türk müdahalesinin kök nedenlerine bakılmasını da engellemektedir.
Diğer yandan, uluslararası toplumun her soruna bakış açısı birbirinden
farklıdır ve genel yaklaşım sorunları kendi özel şartlarına göre
değerlendirmektedir. Nitekim ABD ve müttefiklerinin Afganistan, Kosova, Irak ve Suriye'deki çatışmalara dair müdahale ve işgalleri kendi şartlarına ve gereklerine göre değerlendirilmiştir ve bu bağlamda Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile paralellik çizilmemiştir.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile Türkiye'nin Garanti Antlaşmasından
kaynaklanan meşru müdahalesi arasında hiçbir benzerlik olmamasına rağmen, yapılmaya çalışılan bu müdahalenin meşruiyetini örtbas etmektir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında eşitliğe dayalı bir ortaklık devleti olarak kurulmuşken, Ukrayna üniter bir devlettir. Kıbrıs'ta Rum Tarafı şiddet yoluyla ortaklık devletinin koltuğunu işgal edip on yıllardır Kıbrıs Türk Halkını bu işgali kabul etmeye zorlamak için ağır baskı ve adaletsizliğe maruz bırakırken, Ukrayna'da buna benzer bir durum yaşanmamıştır. Keza, Kıbrıs'ta 1960 Antlaşmaları ve Anayasası ile oluşturulan düzenlemeleri güvence altına alan ve ihlalini caydırmak üzere Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallığı garantör ülkeler olarak belirleyen bir garanti mekanizması/anlaşması varken, Ukrayna'da ne böyle bir garanti mekanizması ne de Rusya'nın herhangi bir anlaşmadan kaynaklanan müdahale hakkı bulunmaktadır. Kaldı ki, Türkiye Kıbrıs'a 1960 Antlaşmaları ve Kıbrıs
Anayasasının açık ihlali anlamına gelen adayı Yunanistan'a bağlama askeri girişimini engellemek; ada üzerinde dağınık ve savunmasız durumda bulunan Kıbrıslı Türkleri Rum zulmünden kurtarmak; bu maksatla Kıbrıslı Türklere yaşamlarını sürdürebilecekleri güvenli bir alan yaratmak; ve iki halkın kendi topraklarında eşitlik zemininde yan yana barış ve iş birliği içinde yaşayabilecekleri şartları oluşturmak için gerçekleştirilmiştir.
Nitekim Türkiye'nin müdahalesinden sonra adada şiddet sona ermiştir ve bugün iki taraf arasındaki temas, etkileşim ve ticaret 1963-1974 döneminden çok fazladır. Ne yazık ki, Rum Tarafının tüm adanın tek hâkimi olma zihniyetini bırakamamasından dolayı iki taraf arasında eşitliğe ve eşit statüye dayalı siyasi bir uzlaşıya varmak mümkün olmamıştır.
Geldiğimiz noktada, Kıbrıs'ta gerçek anlamda sürdürülebilir bir çözüm
isteyen üçüncü tarafların, AKPM Başkanı Tiny Kox ve İngiliz Yüksek Komiseri İrfan Sıddık'ın yaptıkları kısır hataya düşmeden, ileriye dönük bir bakış/yaklaşımla mevcut gerçeklere ve tarafların eşit müktesep haklarına dayalı bir uzlaşı için şartların hazırlanmasına katkı koymaları en mantıklı yol olacaktır. Bunun için de iki tarafın, egemenlik hakları dâhil, müktesep hak ve statü eşitliğinin gözetilerek bunun fiiliyatta görünmesinden, aynı zamanda söz verildiği gibi, Kıbrıs Türk Halkı üzerindeki haksız sınırlamaların kaldırılmasından başlanabilir.