EN

Cumhurbaşkanı Tatar’dan Hristodulides’e, “Çözüme hazırım iddiasında bulunan önce işbirliği demeyi öğrenmeli”

Rum liderin son günlerde sergilediği yaklaşımlar dikkatle izlenmektedir. Sayın Hristodulidis’in, bu kez de Maraş konusunu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’la New York’ta ele aldığını söylemektedir. Rum lider bahse konu gayriresmi teması sürekli gündeme taşıma çabası, tarafımızca tebessümle takip edilmektedir. Bahsekonu temas, 16-17 Temmuz tarihlerinde New York’ta gerçekleştirilen 5+1 formatındaki gayriresmi zirve sırasında, herkesin gözü önünde yemek masasının kenarında gerçekleşmiştir. Ancak Sayın Hristodulidis, bu temas üzerinden günlerdir yeni senaryolar üretmekte ve kamuoyunu yönlendirmeye dönük bir içerik oluşturmaya çalışmaktadır.
 
Bir yandan Türkiye’yi sürekli hedef alan söylemlerle suçlayıp diğer yandan Türkiye Dışişleri Bakanı ile yapılan kısa bir teması diplomatik kazanım gibi yansıtmak, tutarsız bir yaklaşımın en güzel örneklerindendir. Bu çelişkili duruşta sadece tecrübesizlik yoktur. Aynı zamanda gerginlikten ve kutuplaşmadan siyasi fayda elde etme gayreti de vardır. Rum liderin bu tür yöntemlerden vazgeçmesi, Kıbrıs’ta gerçek bir uzlaşı zemininin oluşmasına katkı sağlayacaktır.
 
Maraş konusundaki pozisyonumuz nettir. Attığımız adımlar, halkımızın iradesiyle şekillenmiş, eski sakinlerin mülkiyet haklarına saygılı ve uluslararası hukukla uyumlu bir süreçtir. Taşınmaz Mal Komisyonu bu çerçevede etkin biçimde görev yapmakta, bireysel başvuru hakkı açık tutulmaktadır. Bir kısmı kapalı statüden çıkmış bu alan artık halkımızın geleceğe dönük vizyonunun parçasıdır. Bu süreç kimseyi dışlamamakta, tam aksine KKTC toprağı olan bir bölgede mülkiyet haklarını koruyan, çağdaş bir yaklaşımla ilerlemektedir.
 
Sayın Hristodulidis’in son açıklamaları dikkatle değerlendirildiğinde, asıl amacının Rum eski sakinlerinin Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuru yapmasını engellemek ve konuyu yeniden siyasi zemine çekmek olduğu anlaşılmaktadır. Bunun, Rum liderin kendi siyasi geleceği açısından taşıdığı anlam da ortadadır. İç kamuoyundaki baskılar karşısında umut bağladığı yöntem, yeniden gerginlik yaratmak ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine etki etmeye çalışmaktır. Bu tür niyetler ne yeni ne de başarı şansı olan yaklaşımlardır. Kendi konfor alanını zorlamayacak bir adayın işbaşına gelmesini temenni eden bir tutum, gerçekleri örtemez. Halkımızın iradesiyle çatışan beklentiler asla karşılık bulmayacaktır.
 
Türkiye Cumhuriyeti, başından bu yana Kıbrıs Türk halkının iradesini ve meşru duruşunu kararlılıkla desteklemiştir. Maraş açılımı da bu zeminde atılmış ortak bir adımdır. Uluslararası hukuka, hakkaniyete ve barışçıl çözüm anlayışına uygun şekilde ilerleyen bu sürecin farklı yöne çekilmeye çalışılması kabul edilemez. Bu duruşta bir tereddüt ya da zayıflama arayanlar açık bir yanılgı içerisindedir.
 
Bugün karşımızda hala işbirliği kavramını ağızına almaktan kaçınan, bu kavramı telaffuz dahi etmek istemeyen bir zihniyet vardır. Bu anlayışın artık gerçekle yüzleşmesi ve Halkımızın iradesine saygı duymayı öğrenmesi gerekmektedir.
 
Kıbrıs Türk Halkı kararını çoktan vermiştir. Egemenliğini, topraklarındaki varlığını ve geleceğini koruma iradesini açıkça ortaya koymuştur. Bu kararlılık yalnızca belli bir kesimin değil toplumun tamamının ortak iradesidir. Sağdan da soldan da yükselen ortak ses, halkımızın geleceğine birlikte sahip çıkma arzusunun göstergesidir.
 
Uluslararası toplumun bu gerçeği artık görmesi gerekmektedir. Ezbere dayalı, geçmişte tüketilmiş, sonuca ulaşmayan modellerin tekrarına değil, Kıbrıs’ta var olan, iki Devletin, iki Halkın ve iki demokrasinin eşit haklarla geleceğe yürümesine ihtiyaç vardır.
 
Halkımız kendi yolunu seçmiştir. Bu yol, egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye dayanan, halk iradesini esas alan bir yoldur. Attığımız her adım, bu geleceği kurma kararlılığımızın ifadesidir. Bu irade değişmeyecek. Bu yoldan dönülmeyecek. Bu topraklarda kurduğumuz devletimizle, eşit haklarımızla ve halkımızın onurlu duruşuyla var olmaya devam edeceğiz. Son olarak doğrudan sayın Hristodulidis’e bir mesajım olacak. Kendisinin bunca yıllık siyasi deneyimden sonra artık şunu öğrenmesi gerekir. Kıbrıs Türk Halkını yok sayarak, KKTC’yi yok sayarak hiç bir çözüme ulaşamaz. Sürekli olarak karşı tarafı sözde küçümsemeye, dışlamaya, düşmanlaştırmaya çalışarak da gerçek bir diyalog zemini kuramaz. Selefleri gibi tarihin tozlu sayfaları arasına somut hiç bir şey başaramamış bir siyasetçi olarak ismini yazdırmak istemiyorsa önce düzgün bir iletişim dili kullanması ve saygılı bir üslup benimsemesi kendisi için en hayırlısı olacaktır.