Doğu Akdeniz’deki meşru hak ve çıkarlarımızı, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte, hiçbir suretle korumaktan vazgeçmeyeceğimizi her vesileyle dile getirmiştik. Avrupa Birliği Konseyi’nin 10-11 Aralık 2020 Zirvesi’nde Doğu Akdeniz’e ilişkin aldığı karar, meşru hak ve çıkarlarımızı korumayı sürdürme yönündeki kararlılığımızı herhangi bir şekilde etkilemeyecektir.
AB’nin aldığı bu ve benzeri kararlarda, Kıbrıs Türk halkına hiçbir atıfta bulunmaması ve yok sayması kabul edilemez olduğu gibi gerçeklerle de bağdaşmamaktadır.
Federal çözüm modeli temelinde yürütülen tüm müzakere süreçleri statükoda kendilerine bir konfor alanı yaratmış olan Rum tarafının retçi tutumu nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs şartlarına uymayan bu çözüm modelinde ısrar etmesi statükoyu desteklediğine işaret etmektedir. Bu ısrar AB’nin gelişmelerin gerisinde kaldığını da göstermektedir. Kıbrıs Türk tarafı müzakerelere kalındığı yerden devam edilemeyeceğini ve sürdürülebilir bir uzlaşı için karşılıklı tanınmayı öngören egemen eşitliğe ve iki Devletliliğe dayalı bir anlaşmaya hazır olduğunu defaten beyan etmiştir. Ülkemizde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları da halkımızın iradesinin bu yönde olduğunu açıkça göstermektedir. Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitliğe ve iki tarafın eşit uluslararası statüsüne dayalı bir anlaşma önerisi, hem adada hem bölgede işbirliğinin temellerinin atılmasına ve kalıcı istikrarın sağlanmasına yardımcı olacaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarını bölgenin refahı ve kalıcı istikrarın sağlanması için bir fırsat olarak görmekte olup, yapıcı ve olumlu önerilerde bulunmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ise maksimalist bir anlayışla Doğu Akdeniz’de gerginliği artıran taraflar olmuş, ayrıca AB’yi de bu pozisyonlarına alet etmiştir.
Maraş konusunda attığımız adımlar, kapalı bölgedeki mülklerin yasal sahiplerine iadesini öngörmekte olup, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarıyla uyum içerisindedir. Bu yönde yapılacak olan müracaatlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği KKTC’deki Taşınmaz Mal Komisyonu tarafından uluslararası hukuk ve insan haklarına uygun bir şekilde ele alınacaktır.
AB’nin, “üyelik dayanışması” örtüsü altında, Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını hiçe sayarak, GKRY ve Yunanistan’a karşılıksız destek vermesi, Doğu Akdeniz’de karşılıklı bağımlılık ve işbirliği fırsatını berhava etmektedir. Kıbrıs sorununun bir anlaşma ile son bulmasına tarafsız bir aktör olma şansını çok önceden kaybeden AB’nin, bu konumuyla, yapıcı bir rol oynaması mümkün değildir. Sözkonusu kararın AB’nin İyi Niyet Misyonuna bir temsilci atamasına ilişkin maddesi de bu çerçeve içerisinde değerlendirilmektedir. AB’nin İyi Niyet Misyonunda bir temsilci bulundurması Misyonun tarafsızlığına gölge düşürecek olup, kabul edilmezdir.
Doğu Akdeniz’de herkesin kazanacağı bir ortam yaratılması ancak Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili antlaşmalar ve uluslararası hukuktan doğan meşru hak ve çıkarlarına saygı gösterilmesiyle mümkündür. KKTC, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte, kalıcı istikrar sağlanmasıyla işbirliği tesis edilmesine yönelik yapıcı girişimlerini sürdürmeye kararlıdır. Doğu Akdeniz’deki eşit egemenlik haklarımızdan geri adım atmamız söz konusu değildir. Ada ve bölgedeki meşru hak ve çıkarlarımızı Anavatan Türkiye ile birlikte kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz.