Cumhurbaşkanımız Sayın Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e bir mektup göndererek, Cenevre’de düzenlediği 5 + BM gayrı resmi toplantısında sergilediği dengeli duruşundan ötürü kendisine teşekkür etti.
Cumhurbaşkanımız, mektubunda, Cenevre’deki toplantıda, Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’in, tarihi gerçekleri çarpıtmakla kalmayıp, Kıbrıs adasında olası bir uzlaşının, işgal ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin evrilmesi, Kıbrıslı Türklerin buna entegre olması ve Rum tarafını tatmin ettikleri ölçüde bir takım hak ve yetkilere sahip olmalarını içeren bir modelle mümkün olabileceğini söylemesinden duyduğu ciddi rahatsızlığı ifade etti.
Cumhurbaşkanımız, 1960 ortaklık Devleti’nin bağımsız ve eşit iki kurucu ortağı olduğunu, bunun her iki tarafın da kendi kaderini tayin etme iradesini kullanarak kurulduğunu, bu ortaklığın Aralık 1963’te Kıbrıslı Rumlar tarafından işgal edildiğini, uluslararası anlaşmalar ve Anayasa’ya aykırı değişikliklerle meşruiyetini yitirdiğini, ve tamamen bir Kıbrıs Rum yönetimine dönüştüğünü hatırlattı. Cumhurbaşkanımız ayrıca, Kıbrıs Türk halkına hükmetmeyi amaçlayan, bu hukuki ihlal karşısında, ortaklık Cumhuriyetinden atılan Kıbrıslı Türkler’in, ihtiyaca binaen, adada onuruyla yaşamak için, özünde var olan kendi kaderlerini tayin etme hakkını kullandığını, bunun neticesinde Kıbrıs’ta ayrı ve bağımsız yönetimlerini kurduklarının altını çizdi.
Cumhurbaşkanımız, mektubunda, bu gerçekler karşısında uluslararası toplumun, Kıbrıs Rum tarafının ortaklık devletini işgal etmesini meşru sayıp, iki taraf arasındaki eşit dengeyi oluşturan 1960 Anlaşmalarının tamamen çökmesine yol açtıklarını ifade etti. Cumhurbaşkanımız bozulan denge sonucu, Kıbrıs Rum tarafının kendi çıkarları doğrultusunda, “dayatılmış” bir çözüme ulaşmak için Kıbrıslı Türklere karşı çağdışı ve haksız izolasyon ve kısıtlamaları bir araç olarak kullandığını belirterek, uluslararası toplumun buna göz yummasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Cumhurbaşkanımız, Kıbrıslı Türklere uygulanan bu kısıtlamaların, ekonomik ve sosyal hayatımızın gelişmesini engellemekle kalmayıp, Rum tarafının uzlaşmaz tavrını cesaretlendirdiğini ve bir uzlaşıya varılmasını engellediğini de belirtti. Cumhurbaşkanımız ayrıca, “Medeni” dünyanın bize bu kısıtlamaların kaldırılabilmesi için bir anlaşma olması gerektiğini söylerken, yine aynı “Medeni” dünyanın bizleri, baskı altında, uzlaşı süreçlerinde yer almaya mahkum ettiği çelişkisinin adil olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanımız, Kıbrıs Rum tarafının, müzakere süreçlerinde, kronikleşmiş olumsuz bir tavır sergilediğini, bu uzlaşmaz tavırlarının yakın geçmişte 2004 “Annan Planı” ve 2017 Crans-Montana’da tescillendiğini, ve Rum liderliğinin türlü çözüm fırsatını engelleyen taraf olduğunun sabit olduğunu ifade etti. Bu şartlar altında, BM raporlarında da belirtildiği gibi, Kıbrıs Türk tarafına uygulanan temel hak ve özgürlüklerimize aykırı izolasyon ve kısıtlamaların dayanaksız ve adaletsiz olduğunu, bunların Halkımızın gelişmesini engellediğini bilhassa vurguladı.
Cumhurbaşkanımız, mektubunda, Crans-Montana sonrası Guterres’in “bu sefer farklı olmak zorundadır” çağrısını dikkate alarak, Cenevre’ye yapıcı ve yeni bir vizyonla gittiğimizi, bu vizyon çerçevesinde Kıbrıs’ta barış ve eşitlik içinde yaşamanın mümkün olacağı önerilerilerin yapıldığını, dolayısıyla müzakereler tarihinde mevcut şartlara ve gerçeklere uygun yeni bir sayfa açtığımızı vurguladı. Cumhurbaşkanımız ayrıca, Genel Sekreter’in iki taraf arasında muhtemel uzlaşı modelinin “aşağıdan yukarıya” olması gerektiği yaklaşımına katıldığını, bu yaklaşımın Kıbrıs’taki iki Halk’ın ayrı ayrı eşit egemenliğe sahip olduğu gerçeği ile örtüştüğünü, ve gelinen aşamada geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan tüketilmiş modeli geride bırakarak yeni bir zeminden hareket etmemiz gerektiğini vurguladı. Cumhurbaşkanımız, masaya getirdiği önerilere atıfta bulunarak, Kıbrıs Adası’nda kalıcı, adil ve sürdürülebilir bir uzlaşı sağlamak için tarafların değiştirilemez “eşitlik” prensibiyle egemen eşit ve eşit uluslaraarası statüye sahip olduğunun güvence altına alınması gerektiğini ve resmi müzakerelerin ancak bunun sağlanması halinde başlayabileceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, egemenliğimizin ve eşitliğimizin tartışmaya veya müzakereye açık bir konu olmadığını vurgulayarak, resmi müzakerelerin ancak egemen eşitliğimizin ve eşit uluslararası statümüzün güvence altına alınıp eşit şartların oluşturulmasıyla başlayabileceğini ve bunun da bir zaman takvimi içerisinde olabileceğini belirtti.